Ulver defalarca kez yolunu değiştirdi, hep aradı ve hep buldu. Black metal'den İskandinav folk'una, oradan deneysel rock'a, oradan elektronik müziğe, ve en sonunda saf karanlığa doğru giden bir yol. Müziğe "daha materyal" şeklinde bakarken Ulver müziği üzerine duyduğum şaşkınlık ve hayranlık şimdi daha farklı bir boyutta, sanıyorum. Üzerine bahsedeceğimiz albüm bir son durak değil, Ulver yeniden deneyecek ve yeni kanallar açacaktır, fakat bu albüme şu anda hangi noktadan baktığımı anlatmam gerek.
Bahsettiğim albüm Ulver'in 2007 tarihli son albümü Shadows Of The Sun. Yeni olan ne var bu albümde peki? Saf karanlık diyorum ben buna. Basık, iç karartıcı, genelgeçer şarkı formlarında pek bahsedilmeyen bir hissiyat veren... Evet, müzikte karanlık daha önce de karşılaştığımız bir olgu. Özellikle usta müzisyenlerin elinde "karanlık" imgesinin ne sonuçlar yarattığını biliyoruz. Ve yine belirtmeliyim ki bunu alelade bir "bunalım hissiyatı" ile karıştırmamanızı isterim. Sözgelimi The National'ın "Boxer" albümü de klasik bir karanlık hissiyatına sahiptir. Ya da Joy Division albümleri. Ya da -aranızda şaşıranlar olabilir- Radiohead'in "Kid A" albümü.
Fakat bu denli yoğun ve etkili bir hiçlik, zifiri karanlık hissiyatına denk elimde ancak ve ancak iki albüm var: Birisi Jacaszek'in "Treny"si, diğeri ise Henryk Gorecki'nin "Symphony Of A Sorrowful Songs" alt isimli 3. senfonisi. İnsanı bu denli hiç ve yalnız hissettiren bu saydıklarım gibi çok az albüm vardır.
Daha ilk şarkı "Eos" ile hayattan bezeceğinizin garantisini veriyorum. Bu denli de iddialıyım.
Dinleyelim, abartmadan, aşırıya kaçmadan. Zarar vermesin.