"Garip" akımı ya da "1. Yeni" Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet isimli üç gencin "Garip" isimli ortak bir şiir kitabı çıkartmasıyla başlar. Kitabın ünlü önsözünde Orhan Veli "...Edebiyat tarihinde her yeni vereyan şiire yeni bir hudut getirdi. Bu hududu azami derecede genişletmek, daha doğrusu şiiri hududttan kurtarmak bize nasiboldu..." der. Şimdi bu ne demektir? Varolan hudutlar ve onun aşılması ne anlamda bir yenilik getirmiştir? Bunlara değinelim.


"Garip" şiirinden önce daha önce ele aldığımız modern ozanlar dili temizlemiş, onu zengin zümrenin eğlencesi durumundan halka indirmişlerdi, yani artık şiir de halk tarafından okunabilir bir şey olmuştu. Fakat şiirin yaygınlaşması ve tam anlamıyla halk sanatına dönüşmesi Garip şiiriyle mümkün olmuştur. Bu üç genç şair, ortaya koydukları yeni şiir düzeninde dili en basit ve en anlaşılır hale getirmişlerdir. Artık söylenilen şiiri herkes anlayabilmektedir.

Garip akımı eski şiir düzenini yıkma arzusuyla geir. Nedir bu: Eskiye dayanan ne varsa yıkılmalıdır, dil ağırsa hafiflemelidir, şairanelik kalkmalıdır, herkes şiir söyleyebilmelidir. Şiir artık küçük adamın işidir; şiire sokaklar girer, evler girer, küçük adamın küçük yaşantısı girer. Cemal Süreya'nın deyimiyle "Şiir kasket giyer, elma yer, halkın arasında dolaşır." En kolay söyleyiş, halk diline yaslanış, şiirin basit ve küçük adamın, sıradan hayatların işi olması... Bu aleladelik sizi yanıltmasın: Oldukça metodik bir harekettir Garip hareketi, ve Türk şiirinin yatağını yerinden oynatmayı başarmıştır.

Bu üç şair de ilk başta aynı şiiri yazarlar. Daha sonra yavaş yavaş Orhan Veli toplumcu bir dil oluşturmaya, Oktay Rıfat folklöre, Melih Cevdet mantığa yönelir.

40'ların başlangıcından Orhan Veli'nin ölümüne kadar geçen 10 senede Türk şiiri, Garip akımı egemenliği altında kalır. Tüm genç ozanlar çoğunlukla metodik, azınlıkla ise dil özellikleriyle akımın etkisi altından kurtulamazlar. Savaş kazanılmıştır. Peki ya ölçütlerimizde bu üç şairin ağırlık noktaları nelerdir?

Büyük ruhani lider Orhan Veli ölümüne değin iki aşamadan geçer. Yeteneği ilk aşama olan "Garip" şiirine ruh verir ve onu mümkün kılar. "Garip" şiiri tek kişiye indirgense Orhan Veli'dir. Bunu diğerlerine haksızlık yapmak için sylemiyorum kesinlikle, fakat akımın bayrak taşıyanı odur. Dili ve şiiri değiştirebilmek için verdiği savaş onu yer yer kötü örnekler vermeye de sürüklemiştir şüphesiz.

Başarıysa en büyük başarı ondadır. Tüm ülkenin en çok tanınan şairi sanırım hala odur.Yeteneği ve deneyi de onu üstün kılar.

Oktay Rıfat, "Garip" döneminde yaşama sevincini aktarır hep, kıpır kıpır bir dünya sunar. "Garip" sonrası birçok etkilere girer, örneğin ileride "Garip" ile taban taban zıt bir şiir görüşü sunan "2. Yeni" şiirini dahi sahiplenecektir.

Melih Cevdet us ile lirizm arasında mekik dokur, ve hep bilge olarak kalır.

Yine de ilk dönemlerde bu üç şairin birbirinden ayrılmayacak denli benzer yazdıklarını unutmamak gerekir.

Garip şiirinde yetenek bakımından bir eksiklik görmüyorum. Başarı konusunda da keza... Fakat Orhan Veli kendisini "gerideki her şeyi" yıkmaya adarken, diğer iki ozan da bu deneyi göremiyoruz. En azından bu denli yoğun olarak...

Derecelendirme ölçütlerimize vurursak Oktay Rıfat diğerlerinden daha yetenekli durur. Deney/Zeka Orhan Veli'dedir.

Başarı hepsinde, ama en çok da Orhan Veli'de.

Dili sadeleştirip halk arasına indirebilmeleri onları büyük yapar. Ama şiir doğası alınan etkilerin bir tepkiye dönüşmesi şeklinde gelişir, onlara karşı çıkanlar da olacaktır.

Sonraki yazımızda 40 kuşağı toplumcularına bir göz atalım, çoğunlukla da Attila İlhan'a.


Yazımıza devam ediyoruz.


"Garip" şiirinin patlaması öncesi ve onunla koşut veya aykırı giden şairlere bakalım şimdi de.

Bu dönemde ilk dönemle "Garip" arasına sıkışmış birkaç önemli şair var. İsim olarak da büyük isimler bunlar. Bu isimlerin tanınmışlıklarında büyük ölçüde o dönemden günümüze kadar ilk öğretim ve lise edebiyat derslerinde baş köşede işlenmiş olmaları önemli yer tutar. Yıllarca - şiiri sürekli takip eden şiir okuyucularını ayrı tutalım - şair denilince akla bu isimler gelmiştir.

Faruk Nafız Çamlıbel'in bir büyük eseri var: Han Duvarları. Asıl atılımını yaptığı ve Milli Edebiyat literatürüne geçtiği eseri budur. Hece şairidir, şiirinin yapısını bu şekilde kurar. Uzun ve tanınmış şiirlerinde bir manzume havası yaratır. Çoğu şiiri Türk sanat müziği güftesi olmuştur.

Yeteneği ve zekasının önünde başarısı var Faruk Nafız'in, zamanının dönemini iyi etüt etmiş ve ona uygun eserler vermiştir. Hece şairidir. Aruzla da yazmıştır.

Zeka, humor, şiirinde bunlar yoktur. Duyarlık, hissiyat vardır. Büyük yetenek değildir. Yine de ismi günümüze kalmıştır, başarısı budur.

Cahit Sıtkı Tarancı da büyük isimdir, "Otuz Beş Yaş" şiiri ülkemizin en çok bilinen şiiri olabilir mesela. Fakat Cahit Sıtkı'da bir büyük yetenek de görüyoruz, çok değişik bir şairdir, zamanına göre de günümüze göre de. Şiirinin yapısı, dili kullanışı, hem anlaşılır hem de güçlü bir dil kullanışı ile öne çıkar. Zaman zaman Orhan Veli'nin etkisine girer, zaman zaman kendine özgü bir söyleyiş kullanır. Yeteneği doğrultusunda kafa karışıklıkları yaşamış, bir şiirinde ölümden bahsederken bir diğerinde yaşam sevinci konusuna hiç kanıksamadan girebilmiştir.

Deneyini Orhan Veli ile paylaşmış fakat yenilikçi ünvanını ona kaptırmıştır. Fakat Orhan Veli'nin zekası ve yeniyi deneme gücü onda yoktur, söyleyiş bakımından üstün sayılabilir Orhan Veli'den.

Şairane söz söylemeyi ondan daha iyi çok az kimse başarabilmiştir.

Ahmet Hamdi Tanpınar deyince bir büyü edebiyat adamı geliyor aklıma. Onun kadar bilgili çok az kimse olabilmiş. Onun kadar şiirden, edebiyattan çok az kimse anlayabilmiş. Elimde öğretmenlik yaptığı Galatasaray Lisesi'nde tutulmuş ders notları var. Nasıl bilgili ve eğitimli olduğu, ve nasıl büyük bir edebiyat adamı olduğu anlattığı her konudan, her cümleden o kadar belli.

Şiiri mi? Yahya Kemal'in yedeğinde, onun öğrencisi olarak sade, kendi halinde bir şiir. Yapısı belli, değerleri belli, verdiği vereceği belli bir şiir. Usta işi.

Fakat şunu görmezden gelemeyiz; Ahmet Hamdi'nin büyük yeteneğini şiirde sergilemediğini görüyoruz. Batı şiirini de Doğu şiirini de ondan iyi bilen olmadığı halde bir deneyi yoktur, hocalarından aldıklarının üzerine birşey koymamıştır. Belki bir zevkti şiir Ahmet Hamdi için, bir eğlenceydi. Ki bunda da kötü birşey yok. Bana öyle gibi geliyor.

Asıl gücü düz yazısındadır Ahmet Hamdi'nin. Başarısını orda incelemek lazım. Şiirde değil. Şiirdeki rolü yukarıda yazdıklarım.

Ahmet Muhip Dıranas klasikleşmiş birkaç şiiriyle hatırlanan (Olvido, Fahriye abla) fakat çoğunlukla üzerine eğilinmemiş bir şair. Fakat şiirinin yapısını ondan daha iyi kurabilen az şair vardır. Yapı sorununu kavramış ve aşmış bir şair Dıranas. Usta bir şair.

Bu dört şaire genelde baktığımızda şunu görüyoruz, hepsi kendi alanlarını oluşturmuşlar ve koza örer gibi o alandan ayrılmayarak, yapılarını hiç bozmayarak şiirlerini kurmuşlar. Dıranas da bu şekilde, Türk şiirinde büyük yetenek veya dnem başlatan bir isim olarak görülemez, fakat yerini de kimseye kaptırmayacak denli yerleşmiştir. Artık klasikleşmiş, bir kelimesi bile değiştirilemeyecek denli kusursuz örülmüş bir şiirdir onunkisi.

Garip öncesi şiirde müziğe ve yapıya büyük önem veriliyor. Bu dört şair de şiirlerinde müzikle ve yapıyla öne çıkmışlardır. Ustalıkları burdan gelir.

Biçimi bozmayı hiç düşünmemişler, büyük bir deneye girmemişlerdir.

Aralarında en yeteneklisi Cahit Sıtkı'dır, en zekisi Tanpınar'dır. Dıranas yapı olarak diğerlerinden daha üstün gibi gözükür. Bu iç şair Batı şiirini, Baudelaire'i Verlaine'ı analiz etmiş, onlardan kendilerine çok şey katabilmiş şairlerdir. Çamlıbel'de bu görülmez.

Belli başlı kanallar açmışlar ve dili daha da kolay kullanılabilen bir metaya dönüştürmüşlerdir. Bu yönleriyle bile Garip'e ve İkinci Yeni'ye neler kattıkları tahmin edilebilir.

Sonraki yazıda Garip şiirine girelim, 40 dönemi toplumcularına göz atalım.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Blogger Template by Blogcrowds